19 Mayıs 2010 Çarşamba

İki Şehrin Hikayesi / Charles Dickens


Sadece caddeler değil onlarca el,yüz,çıplak ayak ve tahta papuç da kızıla bürünmüştü.Adamların odun kesen elleri,baltalarının sapında kırmızı izler bıraktı.Çocuğunu emziren kadının alnı,başına sardığı eski tülbentteki şarapla boyandı tekrar.Büyük bir açgözlülükle fıçının tahtalarını yiyenlerin ağızlarının çevresine,yabanıl bir görüntü oturmuştu.Başında eski püskü bir şapka olan uzun boylu bir soytarı,parmağını çamurlu şaraba batırarak güne uygun bir şaka olsun diye,kargacık burgacık bir yazıyla “kan” yazmıştı.

Bir anlık neşenin,coşkunun ardından,st.antoine’a her zaman ki ağır hava çökmüştü.Soğuk,pislik,hastalık,cehalet ve yokluğun doğurduğu bir ağırlıktı bu.Korkunç bir değirmende tekrar tekrar öğütülen insan örnekleri her köşe başında titriyor,her kapıdan girip çıkıyor,her pencereden bakıyor,rüzgărın savurduğu her elbisenin altında çırpınıyordu.Onları öğüten değirmen,gençleri yaşlandıran değirmendi.Çocukların yüzleri yıpranmış,konuşmaları ciddiydi.Ve onlarda,bu yaşlanmış yüzlerin her kırışığında derin izler açan bir tek şey okunuyordu:Açlık.Her yerde bunu görmek mümkündü.Yüksek binalardan atılan açlık,çamaşır iplerinde asılı paçavralara takılmıştı.Bunlara samanla,kăğıt kumaş parçalarıyla,tahta kırıntılarıyla yamanmıştı açlık.Adamların parçaladığı her odun parçasında tekrar ortaya çıkıyordu.Bacası tütmeyen her evden,bir yiyecek kırıntısı bile olmayan kirli sokaktan bakıyordu açlık.Fırıncının raflarında bir yazıttı o,küflenmiş her küçük ekmeğe kazınmış olan.Sucuk dükkănında satılan,ölü köpek etinden yapılmış sucuklarda görülüyordu.Dönen silindirlerin içinde kavrulmuş kestaneler arasına,kurumuş kemiklerin çatırtısıydı açlık.Birkaç damla yağda gönülsüzce kızaran patates dilimlerinin içine doğranmıştı hep.

Açlığa çok uygun bir yerdi burası.Üzerlerinde lime lime olmuş paçavralar ve şapkaları olan pis insan kokularıyla dolu daracık sokaklar.Hastalıklı görünümü olan bir sürü kadın,çoluk çocuk,erkek..Bu ağır ortamda insanların kafasında iğrenç düşünceler kol geziyordu.bastırılmış ve sinsi düşüncelerdi bunlar.Ama aralarında alev alev yanan gözler de yok değildi.İstediği şeyi söyleyemediği için apak kesilmiş kapalı dudaklar vardı.Tabelalar asılı olan dükkanlar gibi yoksulluğu resmediyorlardı.Kasap ve domuzcunun tabelasında en sıska hayvan etleri tasvir edilmişti.Fırıncı,rafına en kuru ekmekleri koymuştu.Hiçbir şey yolunda değildi bu figürlerde.Yalnız bıçakçının bıçak ve baltaları keskin ve parlak,demircinin çekiçleri ağır ve silahçının malları öldürücüydü..

Emine Yalçın'a teşekkür ettik..

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Mehmed Akif; Hayatı Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları‏‏




Mehmet Akif, biz Müslüman gençliğinin önünde, örnek alınacak yegane şairlerden biridir. O’nun hayatından çıkaracağımız dersler oldukça fazladır. İnancı, tavizsiz duruşu ve samimiyetiyle; bizim kendi hayatımıza uyarı levhaları yerleştirebilmemizi sağlayan Akif, bizlere hala seslenmeye devam ediyor. O’nu daha iyi tanıyabilmek için şiirlerindne ve hayatından bolca istifade etmemiz gerekiyor.

Beyan Yayınları da bu yolda, Mehmed Akif hakkında çok önemli bilgilerin bulunduğu, yeni baskısının olmadığı kaynak bir eseri gün yüzüne çıkardı; “Mehmet Âkif: Hayatı Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları”

Eşref Edib, Mehmed Akif’in yakın dostudur. Milli Mücadele döneminde, halkın; teşkilatlanmasını, verilen direnişte ortak hareket etmesini sağlayan Sebilürreşad dergisinin sahibi ve yazı işleri müdürüdür. Kendisi, Mehmet Akif’in milli mücadele yıllarında Balıkesir ve Kastamonu’da yaptığı önemli konuşmaları da kaydeder ve Sebilürreşad’da yayımlar. Bu sebeplerden ötürü Mehmed Akif’in hayatıyla ilgili başvuracağımız en birinci kaynak Eşref Edip’in yazmış olduğu bu eserdir.

Eser, Akif’in vefatından iki yıl sonra “Mehmed Akif: Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları” adıyla neşredilir. Bir yıl sonra da aynı esere “ Mehmed Akif: hayatı, eserleri ve yetmiş muharririn yazıları üzerine zeyl” olarak bir eser daha ilave edilir. 1960 yılında da ilk neşrin üçte birlik bölümü kısmi olarak korunarak ve şiirlerle zenginleştirilerek farklı versiyonla 400 sayfa olarak tekrar yayımlanır. Bu bağlamda, Beyan Yayınları 1960 baskısında bulunan şiirler harici üç cildi de birleştirerek tek cilde düşürdü ve gün yüzüne çıkardı. Bize de Hüseyin Cahid’in “Mehmed Akif’in hayatı daha büyük bir şiirdir” sözüne müteakiben üstadın hayatını araştırmak düşüyor.

Kitabı incelediğimizde, Peyami Safa’nın eser hakkında “Edebiyat tarihi etüdlerine esas olabilecek şişkin bir vesika tomarıdır” sözünün önemini daha iyi anlıyoruz. Eser, malzeme açısından en zengin, yapılan inceleme ve araştırmalarda hala ilk kaynak olma özelliğini korumaktadır. Öyle ki; hayatında otuz yılı aşkın mesaisini Mehmed Akif’in hayatını araştırmaya hasreden M. Ertuğrul Düzdağ bu eser hakkında şunları söyler;

”Mehmet Akif; Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları adlı eser, Mehmed Akif hakkında yazılmış en mühim kitaptır. Piyasada yoktur bir daha basılmamıştır, kütüphanelerde bulunur. Eşref Edip Bey’in kendi hatıralarının yanında, birçok kişinin de hatıraları ve yazıları bulunmaktadır. Eser büyük bir himmetin eseridir. Merhum Akif Bey hakkında bildiklerimizin belki yarısını bu esere borçlu bulunmaktayız. Ancak kitap karışık bir hâlde, işlenmesi gereken ham bilgilerle doludur. Tamamı okunmadan istifade olunmaz.”

Beyan Yayınları bahsedilen hataları en aza indirgemiş, sıralamaları düzene sokmaya çalışmıştır. Her kütüphanede bulunması gereken bu eser, inşallah önemli bir açığımızı kapamıştır. Bu kitapta emeği geçenlerden Allah razı olsun…