29 Aralık 2009 Salı

Kırkambar Kitabevi




















Hepimiz kitapların pahalı olmasından şikayetçiyizdir. Bu yüzden sahaflara gider, bütçemize uygun kitapları seçeriz. Ancak... Son zamanlarda sahaflar da ticari kaygılar dolayısıyla fiyatları arttırınca, kitap okuyucusu için sıkıntılı zamanlar başlamış oldu. Özellikle öğrenci kesimi bu sıkıntılı durumlar dolayısıyla, köşe bucak ucuz kitapların peşine düştü. İnternetten olsun, hanlardan olsun bu böyle sürüp gitti. Evet, sevgili okuyucu. Bu sıkıntıları sıralayıp, birbirimizi üzmenin manası yok. Biliyorum. Bu yüzden, internet camiasında "spam" kuşkusu oluşturacak haberi duyurmanın vaktidir.

Geçenlerde, internette ucuz kitap reyonlarında dolaşırken, bir yazı dikkatimi çekti.

"Bir ve iki liraya binlerce kitap"

İçimde ki fesat amca ile bu işe inanmadık tabi ki. Yine de, bir bakmak gerektiğini hissederek, malum sayfanın en nadide bağlantı sekmesine tıkladık. Evet, sahafın adı ve fotoğrafı vardı. Detaylı bir adres tarifi ve ağız suyu akıtacak övgüler.

Bu haberden sonra, kesinlikle oraya gitmem gerektiğine karar verdim. Beşiktaş iskelesinden, Üsküdar'a keyifli bir yolculuk ve yol sorununun başlangıcı. Vapurdan indikten sonra, muhakkak adresi sormak gerekiyor. Parola kelimelerle adım adım ilerliyoruz.

-çetinkaya
-çavuşdere cad.
-orada ki simitçi amca
-azıcık endişe

Malum sahafçıyı gördükten sonra, dışarıda bir liralık kitaplara bakıyormuş gibi yapıp veyahut gerçekten bakarak ve onları satın alarak işe başlamanızı tavsiye ederim. Sanki orayı internetten duymamış da, tevafuk üzere görüyormuş gibi davranarak. Bunu neden yapmak gerektiğini sorarsanız, yanıt vermemeliyim. Evet evet. Tüyo işte. Neyse...

Dükkandan içeri girdiğinizde, mis gibi kitap kokusunu içinize çekiyorsunuz. Ve başlıyorsunuz kitap taramasına. Abarttıkları kadar varmış diyebilirsiniz, mazur görebilir, dua da bekleyebilirim. Dükkan dedim, kızabilirsiniz, çünkü adamın kitaplardan anlamadığını anlamakta gecikmeyeceksiniz. Siz değerli, birinci baskı kitapların iki liradan satıldığını görünce, garip bir duyguya kapılacaksınız. Neden böyle ucuza sattığı hakkında, çeşitli söylentiler çıkmıyor değil. Kimisi 'kültür hizmeti', kimisi ' kitaptan anlamıyor', kimisi de(ben yani) ' mecburiyetten ' diyor.
Kitaptan anlamadığı konusuna katılıyorum ancak bu sahafçının en büyük avantajı, çevredeki bütün hurdacı, kağıt toplayıcı ve bu işle ilgilenen amcalardan sürekli kilo ile kitap alması ve dükkanın sürekli dolmasından dolayı, elindeki ürünleri bir an önce satmak istemesinden dolayıdır. Eeee peki bu adam nasıl kar ediyor diye soracak olursanız, orası da kolay sevgili okuyucu. İnternet üzerinden birçok site üzerinden değerli elyazmaları ve çok çok değerli kitapları satmasından ötürü gereği kadar kar etmesidir.

Oraya gittiğinizde yapmanız/yapmamanız gerekenler;

- kesinlikle fiyat sormayın, en arka sayfada yazıyor.
- özel bir kitap sormayın, var ise bunu sanki özel bir yerden getiriyor da veriyormuş gibi pahalı gösteriyor
- tavsiye kitap sormayın ki cevap vereceğini pek sanmıyorum
- elinize çok değerli ve ucuza bir kitap geçerse, hayret belirtisi göstermeyin, içinizden sevinin. Ki ertesi hafta, yeni kitaplar geldiğinde, fiyatları yüksek yazmasınlar.
ayrıca;
- evet dua istiyorum.

adres; Kırkambar Kitabevi

Hayrettin Çavuş mah. Çavuşdere Cad. No:50/2 Üsküdar/İstanbul
tel:02163420170 gsm:05353834167

vapurdan indikten sonra, yapılacaklar;

- çetinkaya mağazası bulunacak
- çavuşdere cad. sorulacak
- cadde dediğine bakmayın, garip bir yer, o yüzden sahafçıyı görmeden geçebilirsiniz sık sık kitabevini sorunuz simitçi amcalara.

15 Aralık 2009 Salı

Ölü Canlar


Çiçikov'un türlü sahtekarlıkları. Gogol'un iğneliyici ve sert üslubu. O sertlikte gülecek şeyler bulabilmek. Gogol'un üslubunu seviyorum.

nanook of the north ( kuzeyli nanook) -1-



Acı bir kemanla başlıyor yolculuk. Su; en büyük nimet. Suyun üzerinde gezeleyen buzullar.

Siyah bir kamera görüntüsü; iliştiriyor buzu, suyu ve dünyayı. Karartı karartı ilerleyen hedef bir yüzde sabitleşiyor. Evet, bu yüz bir insan yüzü olmalı. Kutuplarda, soğuğun en acımasız ve haşin olduğu bir bölgede, bir insan yüzü. Orada yaşıyor olmalı.


Çekik gözlerinden, şefkat, sıcaklık ve sadakat fışkırıyor. Sevimsiz kamera bütün aile bireylerinin çehrelerinde duraklıyor. Ne acı yüzler. Ne acı ki çok güzel gülüyorlar. Demek insan olmak böyle bir şey. Ne güzel aile; "Nanook" un ailesi.


Güçlü, becerikli ve sevimli Nanook. Allee, Nyla, Cunayov, Camock; ne kadar iyiler.


Film, kuzeyde, buzullarda yaşayan bir ailenin yaşamıyla ilgili. 1922 yapımı bir film. Belgesel film dalında bir ilk. Bayağı çetrefilli olmuş filmin çekimleri. Onu yazmayayım, araştırmak güzel şeydir. Evet, ne demiştik? Film ailenin yaşantısıyla ilgili. Aslında yaşayış biçimleriyle desek daha doğru olur. Avlanma, alışveriş ve evlerini nasıl imar ettiklerini bu film sayesinde öğreniyoruz.

Filmi teknik anlamda değerlendirmek doğru olmaz. En azından benim için. Bu konularda yeterli düzeyde at koşturamam çünkü. Sadece, filmde gözüme çarpan bir kaç sahneyi, yormadan ve sıkmadan yorumlayabilirim. Zaten film, gerçeğin aynısı. İçinde bozulma gösterilmeden, bulandırılmadan ve her ne kadar aynı akışta da ilerlese bir o kadar da sıcak aktarılmış. İşte bu filmi izlenebilir kılan, gerçek, sıcak ve yabancılaştığımız insanların yaşamı...


-1-